Ankara Atatürk Lisesi Günlüğü -2 Pişt Çocuk Kışt Çocuk

Benim de en sevdiğim yazı serisi Ankara Ataturk Lisesi Günlükleri. Bloğa yazmayı da özledim.

Nerden başlasak bilemedim. Ilk arkadaşlık satranç odasında gelmişti. Satranç salonunda arkadas bulma ümidimi kesmiş yalniz satranç oynamak için oraya gidiyordum. Insanlar pek bir soğuk ve yabaniydiler. Bu durumda sonsuza dek yalnız kalacağım düşüncesine kapılıyordum sürekli. Eve gittiğimde içimden ağlamak geliyordu. Internet üzerinden tanıdığım insanlarla kurduğumuz samimi bir grup vardı ve tek arkadaşlarım onlardı. Sınıfımdan nefret ediyordum. Herkes birbirini hor görüyordu. Onlara göre bir duvar boyle salak mahlukatla konusmaktan bile daha işlevliydi. Satranç odasına gittigimdeyse aynı atmosfer karşılıyordu beni. yüzüm git gide daha asiklasiyor ve  ben mutsuz hale geliyordum. Dogrusu mutsuz bile olamadigim bir durumdaydim. Insan kiymetini bilmedigi eylemlerde bulununca bircok farkina varis bekliyor onu. Hâlâ bir sorunla karşılaştığımda Dünya' nin sonuymus ve ben en caresiz insanmisim gibi hissederim. O zamanlar da hayatimin o sefillikle son bulduguna inanıyordum. hayatimin bir kısmı yaşıyormuş gibi yapıp başkalarının gözüne batmamaya çalışarak gecti. Halbuki asil anormal olan, yığınların içine itildiği bu duygu barındırmaz bosluktu. Sans eseri hayatin onlara verdikleriyle idare ediyor ve bunları nimet sayıyorlardı. Aktiflesmek icin Helyumdan daha isteksizdiler ancak hayata bakışları ve sanki emek veriyorlarmış ve en iyiyi hak ediyorlarmış gibi muameleleri baskalarini küçük görmekten başka islerine yaramıyordu. Ben de bilinçle arkadaş aramaya çıkmamıştım en başında. O zamana dek hep bir arkadaşla hayatımı devam ettirebilecegimi kanıksamıştım. O zamanlar arkadaşlığa yukledigim bu anlama rağmen hic gercek bir arkadasligim olmamıştı. Böyle bir dünya görüşünde özene yer yoktu. Sınıf arkadaşlarımın kimi hayatin onlarla oynadığı gibi bir derbederlige kapıldı kimi hicbir şey değiştirmeden devam ediyor. Değiştirmenin, kendi hayatlari için eylemde bulunmanin akıldışı bir çılgınlık olduğunu düşünüyorlar. Daha doğrusu düşünmüyorlar. Herhangi bir olumlu eylemi kabul etmeyen yaşamlarının kabul ettiği tek sey eylemsizlik. Ancak bu eylemsizligin getirdiği acılara katlanma gücüne sahip olmayan ruhlari, ne ise yaradığını bilmeyen bir gümüş kemer gibi bukuluyor.hayatin onlari goturecegi tek son, pisman olunmus bir hayat. Zaten bu noktada isin icine kurallara uymak ve ahlakin dayattigi zorlamalar girdiginde, hic cekilmez, nahos, kavgaci, gurultulu ve korkak insanlar galine geliyorlar. Onları tutsak kılan bu hayat düzeni biraz daha devam etsin diye arkadaşlık kuruyorlar. Yaptiklari her eylem bunu devam ettirmek için. Hayatları kiymetsizken, ne onların birisine ne de birisinin onlara dokunması imkansız. Asıl çıldırmışlar onlar.

 O yasamsiz gun, Satranç hocam bana bir es verdi. Çocuğun beni yeneceginden emindim. Zaten hoca da o tavırla eslestirmisti bizi. Çocuk yüzüme bile bakmıyordu sanki turnuvadaydık ve beni yenmek için psikolojik baskı uyguluyordu. O ciddiyeti hala anlayamıyorum. Tek hedefi beni yenmekti. Ilk maçı kazanmıştı. Işi olduğunu öne sürerek kalktı masadan. Ikinci maçta bu çocuğun başka bir arkadaşıyla yapıcaktım. Detaylar çok silik. O mu oynamak istedi,, hoca mi eleştirdi hatırlamıyorum. Sanırım hepsi tesadüftü. Sadece yanımızdan geçiyordu ve bu tesadüf birbirimizi tanıma fırsatı verdi bize. Çocuğa hicbir arkadaşlık gösterecek enerjim yoktu. Hayati da sevmediğimi anlamış olmalısınız. Ancak burda sevip sevmemeden bahsetmek yanlış yonlenmekten başka bir şey olmaz. Çünkü hayatı su kadar olsun görmemiş ve duymamistim. Allah kahretsin. Neden birileri uyarmadı beni. Daha iyinin mümkün olduğunu göstermedi. Çocuklara yapılan bu muamele tecavüze eşdeğer hatta tecavüzden daha da sarsıcı.

Açılış hamlesini yaptım. Bir iki hamle. Yüzümü oyundan kaldırmıyordum. Çocuğun  aniden kulagima dolan neşeli sesiyle su şırıltısı duyan bir çöl gocebesi gibi ben bakakaldım. Çocuk yüzüme olduğundan daha tatlı göründü. O gün hayatimin şimdi bana en tatlı gelen sohbetini geçirdim. Bunlar benim emeklemelerimdi. Bu çocukla yürümeye çalışıp onu bazen uzecegimi bilmiyordum daha. Arkadaşlığı hiç bilmeyen birisi olarak eğlenceden de birhaberdim. Sırf o konuşuyor gülüyor diye ben de konusuyor ve gülüyordum. Onun esprilerini tekrar ediyordum ve o buna guluyordu. zevk alır gibi bir hali vardı. Ben zevk almazken onun zevk aldığından asla emin olmadım. Bu paranoyanin ilk asamasidir. Karsinizdakine asla guvenmezsiniz. Ilkin sorun sizdedir. Daha sonra tum sorun cocugun ustune yikilir. O çocuğun satranc salonuna uğradığı günler, dudaklarımdan geçirilmiş kilit kiriliveriyor, ben dilsiz biçare hayat yeni dondurulmuş gibi konuşuyordum. O zamanlar böyle yapmamam gerektiğini düşünüyordum. Bana kalırsa doğama karşı koyarak çocuğa rezil olmaktan başka bir şey yapmıyordum. sanki çocuk zihnimden geçenleri bilebilirmiş gibi bunları düşündüğüm için de aptal muamelesi yapıyordum kendime. Dünyayı kendime dar ediyordum. Hâlâ nasıl iyi insanlar tanıdım bilmem ama çok çabalamış gibi hissediyorum. Ve yorulmus. Çünkü bu ilk arkadasliklarim, su yuzeyinde kalmaya calisarak gecti.

Konuşmayı çok özlemiştim. Ancak o çocuğa hiç arkadaş anlamı yüklemiyordum. Sanki gideceğini biliyordum. Bu zevk bir iki hafta sürecekti ve sonra ikimiz de hiç tanışmamış gibi olacaktık. Bir süre sonra oynamalarımiz kesildi. Cocugu silip ativermisti beynim bir ogutucu gibi. Koridorda gordugumde o beni gorup selam verirse cok ruhsuz bir sekilde selam veriyor, eger bir tek ben fark etmissem adimlarimi hızlandırıp uzaklasiyordum. Cunku onun bir arkadas olabilecegini dusunmemistim. Umrunda bile olmamıştım. Ona ancak kırk yıllık dosta duyulabilecek bir sitem sebebiyle selam vermiyordum. Buydu kötü olan. Eylemlerim düşüncelerim yıpratıcı şeyler çıkarmaktan başka bir işe yaramıyordu. Sürekli yıkıyordum. Bu yıkılacak bir şey kalmayana dek suruyor. Solugum kesildigindeyse beni ne olup bittiğini anlamaz şekilde bırakıyordu. Umutsuzlasiyordum. Kovalamıyor kovalamayı bekleyecek kadar da ummuyor kendime güvenmiyordum. O çocukla yakınlaşmaya nasıl başladık bilmem. Şu an farkına vardigim bir çok şeyi fark etme sürecinde bu çocuk var. Işler oraya nasıl Ulaştı bilmiyorum. Yemekhanede mi rastlamaya başlamıştım acaba ona. Ne çok eğlenmiştik satranç oynarken. Kendimi paranoyalarla sıkıştırırken, bir şeyler olmuş ve bu çocuk bana arkadaşa en yakın hissettiren kişi haline gelmişti. Saat su an 22.33. Bundan sonra nasıl ilerler bilmiyorum. Zihnimde ve ruhumda, anlam veremediğim bir duraklama yaşıyorum. Bu günlüğü kendimi daha iyi tanımak adına tutuyorum ancak bu yazdıklarınla hesaplaşmak bitmedi. Çünkü sadece bir olay örgüsü bu. Asıl yaşanmış olan anlattıklarımdandaha derin. Ancak ben onları ifade edebilebilecek kadar gelismedim. Yasadigim zorluklari bir bu cocuk biraz bilir. Ben de o cocuktan daha cok bilmiyorum. Bu bolumde anlatmaya calistigim sey de bu bilememe durumu. Neden bilmez insan. Çözemez kendini. Aksini bilmez cunku. Umudu yoktur. Görmesi gerekir hayal ettiği kapkara dünyanın tam tersinin de mümkün olduğunu. Bu nasıl gelir bilmiyorum. Güzellikleri görerek olabilir. Arayarak. Ben o çocuğu aramasaydım eğer o çocukla asla buluşamazdık. Bunu can havliyle yapmıştım yani birisi bana özenli bir ilişki göstermemişti. Bir arkadaş gerekliydi bana. Ben ondan önce nasıldım onu tanımadan bir dakika önce nasıldım veya aynı masada ilk maçı yaparken nasıldım. Belki öğrenmesi ona hiç hakkı olmayan bir şey sunuyor. Benim gizlerimi benim dilimden duyuyor. Anlatmak istediğim çoğu şeyeyse bir cümle bulamıyorum.

cok hoyratca sevdim. Beni affet çocuk. Sen tanımayı hayal etmedigim bir insandın. Korkma. Hatasız muamelesi yapmıyorum sana. Çok özensiz sevdim seni. Ilk başlarda sevmedim. Ama ay ışığının belli belirsiz bir güçle kilitli kapıyı zorlaması gibi sen de benim gecemi dürttun. Hâlâ çok hoyratca seviyorsam seni bunu sonraları fark ederim. Akışına bırakmaya çalışıyorum bana, kendime çok kızmama yol açan bir seyi duzeltmemek için. Ve görüyorum ki haklisin. Böylesi daha iyi.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hastalık Hastası Tiyatro Eleştirisi - Moliere

SHEAKSPEAR’IN SARSILMAZ TAHTI ve ACİZ TOLSTOY

Nuri Bilge Ceylan